Kavram altı buzağı araması: "SANAT – SEPET" - Serdar Türkmen
haber, manşet, yazıçeviri 05:05
Elbette bu tireleme (‘Sanat-Sepet’) ciddi (!) tepkilere gebedir. Yani gündelik hayatta sıkça maruz kalınan “Edebiyat parçalama”, “Felsefe yapma” ve hatta “Maval okuma” gibi emir kipindeki uyarılarla aynı sınıfa dâhil olduğunu düşünenler olacaktır.
Sanatla sepetin ilişkisi oldukça eskiye dayanır. Fakat sanat, zamanla birleşip çitlerle çevrili bir alan yarattı kendine, sepetse kırmızı başlıklı kızın elinde kalakaldı.
Bugünse sanatın, ‘Sanat-Sepet’ tirelemesinden haz etmediğini pekâlâ söyleyebiliriz. Oysa sepetin bir şikâyeti yok bildiğim kadarıyla.
Sanatın, kendi biricikliğini, yücelik iddiasında anlamlandırma ısrarına bir tokattır galiba şu sepet eşleştirmesi. Neticede fildişi kulelerden sanat akıyor. Oysa sanat yapabilme potansiyeline herkes sahiptir. Şöyle ki; kimi 4 yaşında piyano dersi almaya başlar, kimisi de ayakkabı kutusuna gerdiği paket lastiğinin tıngırtısında seslerin peşine düşer, hem de kaçamak.
Yani sanat alanı iktidari ilişkilerden bağımsız, pastörize bir alan değildir, maalesef.
Ve biliyoruz ki aç karnına sanat olmaz. Fakat sanat, propagandanın kardeşi şapkasını taktığında karın açlığını unutturacak yanılsamayı yaratabilir. Özetle, sepet boşsa sanatın durumu da cacık!
Yani sanatın sepetle ilişkisi, aslında hayatla ilişkisidir.
Sanat ‘insanüstü’ ya da ‘üstinsansal’ değil, tanıdığımız, bildiğimiz, canlı-kanlı bir alandır ve az ilerde oturur!
Tabi bu savlama, dehaları kabul etmediğimizi veya önemsemediğimizi göstermez. Onlar deha oladursunlar, tarihsel-estetik yollar açadursunlar, biz de sanatın bir yarış alanı olmamasını savunakoşalım!
Birileri daha yetkin üretimler yapıyor olsa bile herkesin yapabildiği haliyle sanat bir haz meselesidir. Elbette toplu yapıldığı haliyle sosyal ve toplumsal bir kendini gerçekleştirme faaliyeti olması bağlamında da politik bir faaliyettir; yani biraz da sepettir.
26 Nisan 2010 Mersin
serdaryturkmen@gmail.com
