'TOUR'kent - Serdar Türkmen
manşet, serdar türkmen, turizm, yazıçeviri 14:59
‘Tourist’lik hakikaten de en berbat gezicilik sıfatı olsa gerek. Pek tabi ‘tourizm’ de ‘mış gibi’ bir alan. Tamamen illüzyon üzerine kurulu bir para kapma zemini!
Her yerde bol yıldızlı –beş son zannediyordum, altı-yedi falan gidiyor yeni zamanlarda-, parasal kaynağı buğulu otellerin peydah olmasıyla ‘şezlong’ tatili ‘özel’liğini teslim etmeye başladı.
Şimdilerde ‘Tourist’, ‘tour’ladığı yerin otantizmini satın almaya gidiyor. Yani İstanbul’daki tantuniden ziyade Mersin’deki ‘ünlü’ tantunici, Bursa’daki İskenderci, Antakya’daki tavuk dönerci… Bunların somut olarak tadından ziyade, soyut olarak bir otantizmi var. Kıl çadırda bir Yörük ayranı ya da bol ‘meşhur’lu Van kahvaltısı hemencecik aynı kategoride saf tutabiliyorlar böylece.
Akdeniz ve Ege kıyılarında koy keşfetme oyununun ardından, “Ay ne güzel” şaşırması ve ardından bu durumun içinde olmanın verdiği kıvanç ve daha da önemlisi bunun belgelenmesi yani “peynir” ve fotoğraf. Ama bir de bakıyorsun ki kadraja baz istasyonu da girmiş. Sil? Ok. Yeni bir tane daha.
Kaçkar Dağı’na zirve yapma hesapları yaparken “Bakkal yok mu orda” sorusunu soran arkadaş elbette yanak kaslarımızı güzelce çalıştırmamıza yaradı ama bir taraftan da ‘tour’ atmanın, ‘güvende olma’ önşartlı, sıkıcı bir fiil olduğunu bilincimize çıkardı.
Dolayısıyla reklamlardaki kolpa anlamıyla ‘keşfetme’nin hazzının bir canlandırması olarak; güvenli safariler, “0 tehlike” bungee-jumpingler, yedikleri uyuşturucu iğnelerle takatsizlik neferi olmuş aslanların ağzına elini sokma benzeri etkinlikler vs.
Türkçesiyle İngilizce çevirisinin alakasızlığına vurulduğum ‘yöresel yemekler’ elbette küresel halleriyle; sağlıksız ve malzemeden çalınmış!
En niteliksiz sıra geceleri, çakma dansözler ve Hadi Gari Restaurant, Efendum Çay Bahçesi gibi ‘şirin’ isimlerle bezenmiş bir sürü ‘tourkent’ çıkıyor karşımıza.
‘Farklı’yı yaşamak ve –en önemlisi de- bunu yaşadığını göstermek arzusunun gerginliği, böylece ‘tourist’in gölgesi haline geliyor. Kısıtlı bir zamanda tourkentin bütün otantizmini; çay taşıyan yaşlı kadını ya da halı dokuyan çilli, kızıl saçlı kızını görmek, bu ‘ilkel’liğin otantizmini hüpletmek ve hepsini –“hüpppleri”- belgelemek temel bir görev olarak touristin gölgesine eklenir.
Tourist, Diyarbakır’a gittiğinde önce tarihi-turistik-ticari mekanları gezecek, sonrada güvenli bir ara sokak fotoğrafının peşine düşecektir. Bir esmer çocuk; hele de renkli gözlü olursa, bir de toza-kire bulanmışsa tadından yenmez o fotoğrafın, pardon yaşanmışlığın.
Neticede her şeye piyasa fiyatının üstünde ödemeler yapan zavallı tourist, keyif almak zorunda hisseder kendini ve alır da.
İşin toplumsala yansıyan kısmıysa, tourkentlerin sakinlerinin tourkentin olanaklarından yararlanamamasıdır.
Deniz kıyıları parsellenmiştir. Köylerin elektriği zırt-pırt kesilir, oteller ışıl ışıldır. Bütün kamu yatırımları tourizm içindir, tourist için planlanmıştır kent, tabelalar… Dolayısıyla tourkentin sakinlerinin coğrafya derslerinde işlenen ‘başlıca geçim kaynağı’ da değişir; tarım veya hayvancılık yerine pansiyonculuk, sepetçilik yerine faytonculuk, tour rehberliği, yüzdelikli tourist kankalığı, jigololuk, 20 metrekarelik alanlarda deve tourculuğu…
Hiç biri kendi başına bir boka yaramayan tonlarca iş... Kendi başına bir döngü oluşturabilme yeteneğini yitiren kentler, topluluklar. Bir sürü tour şirketi ve onların avları…
Serdar Türkmen
29 Temmuz 2011, Tokat
(yasanabilirkent.blogspot.com)
