"Dört albüm satılsa birimiz dürüm yiyebiliyoruz"
haber, kırık kulak, kulp, manşet 07:40
"Hiçbir şeye ait olmama durumu, dışarıda kalıp bütüne objektif olarak bakabilmek, özgür olmak” diye tarifliyorlar isimlerini. Maltepe Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölüm Başkanı Çağdaş Turan (vokal, gitar) ve aynı bölümde öğretim görevlisi Kerem Olgaç’ın (bas) 2007 yılında kurdukları Kulp’a gitarda Serdar Seçme, davulda Murat Altun, klavyede Onat Artun da dahil. Grupla aynı adı taşıyan ilk albümleri birkaç aydır raflarda, klipleriyse televizyonlarda.
Kulp’un albüme ulaşmak için izlediği yol, onca yeni plak şirketine rağmen bu işlerin hâlâ zor olduğunu anlatır gibi. Çağdaş Turan süreci şöyle özetliyor: “Önce demo hazırladık, çeşitli yerlere gönderdik. Şafak Karaman’la da bir görüşme ayarladık. Çok başarılı bir demo değildi. Kayıtlar yetersizdi. Çok niyetli görünmedi. Ondan sonra albümü kendimiz yaptık. Meğer işler böyle dönüyormuş. Profesyonel gruplar bile kendi albümlerini kendileri yapıp plak şirketlerine gidiyorlarmış. Albümü yaptıktan sonra bize en çok inanan Şafak oldu.”
Kulp’un tüm üyelerinin para kazandığı farklı işler var. Bu sebeple albümden maddi bir kazanç beklemiyorlar. Serdar Seçme, rock’tan pop’a uzanan tınılarının ekonomik kaygıyla oluşturulmadığını anlatıyor: “Eğer müzik marketlerde satılsın, Power Türk’te çalınsın gibi bir kaygımız olsaydı rock müzik yapmazdık. Şu anda piyasada yapılan, rock standında gördüğünüz hiçbir albüm rock müzik değil aslında. Bir şeyleri değiştirme, söyleme derdi olan insanların hedefi de Kral TV’de çıkmak olmamalı. 2000’lerden sonra sadece distorsion’lu gitar şarkıları çoğaldı ama rock şarkıları çoğalmadı.”
Taviz vermeden
Kendini muhalif bir yerde konumlandırıyor Kulp, ancak Seçme’nin deyimiyle “Muhalifliğin kaymağını yiyen” bir grup olmak istemiyor: “Muhalif oluğu için idealist olan adamlar var bu ülkede, Cem Karaca, Suavi... Bu adamlar bu iş için bedel ödedikten sonra bizim biz şöyleyiz böyleyiz dememiz hadsizlik olur. Zaten günümüzde de tam muhalif olan yeni kurulmuş bir grup da yok. Moğollar gibi sesini duyuran birileri var mı? Siyasi görüşü çok uçlarda olup da bunu Cem Karaca gibi söyleyen… Riski göze alan… Varsa da bunlar pazarlamadan mahrum kalıyorlar.” Çağdaş Turan giriyor söze ve konser vermenin bir aracı olarak gördükleri albümün çok satılmasını istediklerini anlatıyor. “Fakat” diyor, “Kulp’un bir duruşu, birtakım düşünceleri var, bunlardan taviz vermeden eğilip bükülmeden ilerlemek istiyoruz.”
Parayı müzik dışındaki işlerinden kazanmanın istedikleri müziği yapmalarını sağladığını söyleseler de Turan, “Sadece müzikle uğraşsaydık çok daha güzel bir albüm yapardık” diyor. “Kolayca geçinen insanlar olsak, deneysel şeyler de yapardık ama işte...” “Türkiye’de müzisyenlerin albümden para kazanmamalarının sebepleri var” diyor Seçme: “Bir sürü aracı kurum var. Dağıtımcı, MÜYAP, MESAM, albümün 14.95’lik ücreti zaten moleküllerine ayrılıyor. O paranın gruba dönmesi imkânsız. Dört albüm satılsa birimiz dürüm yiyebiliyoruz”
Buna rağmen müzisyenlerin ortaya örgütlü tepki koymadığını hatırlatıyorum. “Eskiden sosyal medya bu kadar gelişmemişken insanların tepki gösterme biçimiydi sanat” diyor Seçme, “ama şimdi insanlar Twitter’da yazıp gazlarını boşaltıyorlar, sokağa inmeleri gerekiyorsa onun motivasyonunu kaybediyorlar. Woodstock’ta 70 bin kişi barış diye bağırıyordu, şimdi Rock’nCoke’ta ya da başka festivalde bununla karşılaşmak mümkün değil, barış diye bağıranlar daha kitabı basılmadan içeri atılıyor” diye devam ederken, Turan her şeye rağmen günümüzde müziğin çok daha ‘özgür’ yapılabildiğini savunuyor: “Eskiden ayrışma vardı, acid’ciler, metal’ciler gibi… O çok da gerçekçi bir şey değildi. Müzik sonuçta bu ve her türe ilgisinin olması insanı geliştirici bir şey. Bruce Springsteen’le Neşet Ertaş arasında bile paralellikler kurulabilir aslında”
Kaynak: mavi-nota.com
