Ödül Düzleminde Şiir Erkini Yıkmanın Anatomisi - Serkan Engin

Ödüllendirmek, üst konumundaki biri ya da birilerinin, ast konumundaki biri ya da birilerine övgü lütuf etmesidir. Yani her şeyden önce iki birey arasında hiyerarşi kurar ki hiyerarşi insani değildir, dolayısıyla ödüllendirmek ve ödül beklemek de insani bir eylem
değildir.

Sahibinden daha doğrusu kendisini sahibi olarak gören insandan ona uygun eylem sergilediği için bir köpeğin "ödül" beklemesi, kendi yapısı açısından anlaşılabilir bir durumdur, oysa insani eylemin temel
ölçütü, herkese göz hizasında bakıp kalp hizasında sevebilmek, yani
kimseyi üst ya da ast saymamak, herkesi kendiyle eşit düzlemde görüp
buna göre hareket etmektir. Oysa ödül beklediğiniz zaman, otomatikman
ödül veren özneleri üst, kendinizi ast konumuna getirirsiniz,
kendinizi eşitlik çizgisinin altına, ödül veren özneleri de çizginin
üstüne çekersiniz, yani fırlatılan topu sahibine getirdiği için ödül
olarak kuru mama bekleyen köpekten farkınız kalmaz.

Bu açıdan ele alındığında, tek tek şiirlere ya da şiir dosyaları veya
şiir kitaplarına verilen ödüllerin hem ödül talep eden hem de ödül
verenler açısından, insanın insana üstünlüğünün olamayacağı,
aralarında hiyerarşi kurulmaması gerektiği temelindeki insani öze
aykırılığı ortaya çıkar.

Ödül veren özneler, "sunan" taraf olduğu, ödül talep edenlerle
aralarında kurulan hiyerarşik yapıda "üst" konumunda oldukları için
bir erk gücü elde ederler. Tıpkı istediği eylemi yapan köpeğe kuru
mama "sunan" ve ödül talep eden köpeğe karşı "üst" konumunda bulunan
"sahip" insanın durumundaki gibi. Dolayısıyla bir şiir ödülü almayı
talep edenler, ödül verenlere, bu talepleriyle bir erk alanı sağlar ve
bu alana tabi olurlar. Politik bağlamda da erki yaratan, gene kendi
başlarında bir politik erk bulunmasını talep edenlerdir zaten. Ancak
toplumdaki bireyler erkperestliği aşmaya başladıkça, sınıfsız bir
dünya kurulması yönünde adımlar atılabilir.

Ödül talep edenlerin varlığıyla, ödül verenlerin şiir erki oluşur,
oysa şiir muhalif duran/durması gereken ve şiir erki başta olmak üzere
her türlü erke muhalif tavır sergilemesi gereken bir olgudur. Ancak bu
şekilde sanatın eleştirme, sorgulama ve toplumsal devingenliğe katkı
işlevi gerçekleştirilebilir. Şiir erkine tabi olmak, pekâlâ politik
erke tabi olmayı da getirir ki şair özne, politik erki elinde
bulunduranlar, kendi ideolojik algısında olsa dahi toplumun muhalif
sesi olmak adına, sanatın ve dolayısıyla şiirin eleştirme/sorgulama/toplumsal devingenliğe katkı işlevi açısından politik erkten uzak durmalıdır. Dolayısıyla şiir ödülü sunan ya da talep eden şairler, en baştan sanatın ve şiirin temel yapısına, asli işlevine, birincil niteliğine aykırı hareket ederler.

Yani şiir ödülü vermek ya da almak her iki taraf için de hem insani
öze hem de sanatın ve şiirin temel niteliğine aykırı bir eylemdir.

Buraya kadarki şiir ödülü irdelemesi, idealize edilmiş, yani kendi
içinde tutarlı ve kendi koyduğu çizgiler dahilinde ödül veren ödül
mekanizmaları baz alınarak yapılmıştır. Yani, şiir ödülü sunan
tarafın, kendi ilkelerini ortaya koyup bu ilkelere uygun olarak ödül
talep ederek şiirlerini gönderenlerin eserlerini, şiir sanatının
günümüzdeki nesnel ölçütleri, şiir ödülü şartnamesinin içeriği ve eğer
varsa adına ödül verilen şairin poetik algısına paralellik temelinde
değerlendirdiği varsayılmaktadır. Oysaki pratikte durumun böyle
olmadığı, şiirle az çok ilintisi bulunan herkes tarafından
bilinmektedir. Geçmişten bugüne, şiir ödüllerinin verilmesinde yaşanan
pek çok olumsuzluğun varlığı sürekli gündeme gelmiştir. Ödüllerin
verilmesinde şeyh-mürit, baba-oğul, ahbap çavuş hatta sevgili-metres
ilişkilerinin belirleyici olduğu ya da para ödülü olan kimi ödüllerin
ekonomik destek amaçlı olarak durumu kötü olan ve elbette "tanıdık,
eş-dost" şaire verildiği ya da sosyalist bir şair adına konmuş bir
ödülün post-modernist bir şaire verilmesi gibi ödülün kendisini
hiçleyen eylemler sıkça ve sürekli yaşanmaktadır. Yani şiir ödülü
talep edenlerin şiir ödülü verenlere sağladığı şiir erki, ödül veren
özneler tarafından kendi çıkar ve keyfiyetlerine göre kötüye
kullanılmakta ve idealize edilmiş ödül mekanizmasından daha kötü bir
tablo ortaya çıkmaktadır. Böylece insani özden iyice uzaklaşılan,
şiirin küçük kirli çıkarlara alet edildiği ve şiir erkinin gücüyle,
şiirin ve şairlerin yönlendirilmeye çalışıldığı bir durum var
olmaktadır. Özellikle ödül veren öznelerin (jüri üyelerinin) çoğunun
her sene aynı ödülün jüri üyesi olmaları, hatta bazı şairlerin pek çok
farklı ödülün jüri ekibinde yer almaları, edindikleri şiir erkiyle,
kendi egolarını beslemek amacıyla mürit edinebilmelerini sağlamakta ve
özellikle genç şairlerin, jürinin poetik algısına uygun şiirler
yazmaları yönünde yönlendirilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Böylece
jüridekiler, kendi şiir algılarına ivme kazandırma yetisi elde
etmektedirler, elbette şiir erkini var eden ve besleyen ödül talep
ediciler sayesinde.

Sanat eserinin bir başka eserle "yarıştırılması" ise bir başka ve çok
yönlü, derinlikli bir tartışma konusu. Ontolojik bağlamda her sanat
eserin biricikliği ve bir başka eser ile niteliksel açıdan
kıyaslanmasının sakat bir tavır olmasına vurgu yapan Cengiz
Gündoğdu'nun şiir yarışmaları/ödülleri ile ilgili yazıları ve İonna
Kuçuradi'nin "değer" kavramı ve "bir sanat eserinin değerlendirilmesi"
ile ilgili yazıları, bu konuda açımlayıcı ve tartışma alanını
genişletici olacaktır.

İdealize edilmiş bir şiir "yarışmasında", yani kendi paradigması
içinde referans aldığı politik ve poetik düzlemde, jüri üyelerinin,
şiirin nesnel ölçütlerine göre yarışmaya katılan ya da aday gösterilen
şiirleri değerlendirmesi ise elbette değerlendiren öznelerin öznel
algılarından bağımsız olamaz, çünkü hiçbir nesnel amaçlı
değerlendirme, öznel algıdan bağımsız değildir. Burada "nesnel
ölçütler" derken, o sanat disiplinin diyalektik gereği tarihsel
değişim/dönüşüm sürecinde geçirdiği aşamalar sonucu bugün geldiği
konumu ile ortaya çıkan niteliksel özelliklerine vurgu yapılmakla
birlikte, bu ölçütler pozitif bilimlerdeki gibi sayısal veriler ve
ölçümlerle somutlanabilir olmadığından, jüri üyelerinin öznel
algılarına dayalı yorumlarının eserin değerlendirilmesine etkisi
yadsınamaz.

Bir şiir ile bir başka şiiri niteliksel olarak kıyaslamak, temelde bir
atı diğeri ile hız üzerinden kıyaslamak ile aynı düzlemde, kapitalist
ekonominin rekabetçi algısına koşuttur. Kaldı ki at yarışında, hız
üzerinden iki atın kıyaslanmasının yarışı izleyenlerin öznel
algısından bağımsız nesnel bir sonucu vardır, yani atlardan biri
ötekini geçer ve izleyici öznelerden bağımsız olarak kıyaslama kendi
sonucunu doğurur. Sanat eserinin "yarıştırılmasında" ise, idealize
edilmiş bir yarışmada dahi, eserleri değerlendirenlerin öznel algısı
kıyas mekanizmasına dâhil olacağı, hatta ağır basacağı için
kıyaslamanın kendi nesnel sonucunu doğurmasından söz edilemez. Cengiz
Gündoğdu'nun "Sanatta Star Sistemi" yazısında (Varlık Dergisi, Temmuz
1984) belirttiği gibi, kendi yapısı gereği sürekli kâr marjını
arttırmayı hedefleyen kapitalizmin, mal olarak gördüğü sanat
eserlerini "piyasada" palazlandırmak için ödül kavramını da araç
olarak kullandığı, bilinen bir durumdur ki bunun "çok satan" roman
türü düzlemindeki etkileri yıllardır görülmektedir. Şiir bugün "satan"
bir yazınsal tür değil, dolayısıyla kapitalizm için kâr unsuru olarak
roman kadar iştah açıcı değil. Bugün sadece yayınevlerinin (ne acıdır
ki "solcu" geçinen kimi yayınevleri de dahil) şair üzerinden kâr elde
ettiği, kitabın maliyetinin üstüne yüzde yüz kâr eklenip şairden
alınarak şiir kitaplarının basıldığı bir "şiir kitabı piyasası" var ki
bu da bir başka derinlikli bir tartışma konusu elbette. Bugün
"satmayan" hatta "hiç satmayan " yazınsal tür olan şiir, ilerde roman
gibi "satan" bir tür haline gelirse, hiç şüphesiz kapitalizm, romanda
olduğu gibi şiirde de ödül mekanizmasını, satışları arttırmak ve
böylece yüksek kâr elde etmek için kullanacak, "piyasada çok satması
muhtemel" şiir kitaplarına ödül verilmesi, belirleyici unsur olmaya
başlayacak ve yazılan şiirlerin niteliği de bu ödüllere tabi şiir
yazanlar tarafından "piyasaya" göre belirlenecektir. Bugün "rekabetçi"
mantaliteyle kurulan ödül mekanizmasını reddetmeyen şairler de o
koşullarda, şiiri "piyasa için üretilen meta" konumuna getiren tavra
koşut davranacaklardır.

Mevcut durumun değişmesinin ilk adımı olarak, tüm şairlerin önce insan
olarak kendi öz benliklerine ve şiire saygı gereği şiir ödülü
kavramını toptan reddetmesi, böylece kendilerinin ödül talep eden
olarak "ast", ödül verenlerin de "üst" konumuna gelmesine, böylelikle
aralarında insan onuruna aykırı olarak bir hiyerarşik yapı
kurulmasına, bu sayede bir şiir erki mekanizmasının kurulmasına ve
bunun, erki elinde bulunduranlar tarafından kişisel çıkar ve
amaçlarına yönelik olarak kullanılmasına, şiirin poetik ve politik
düzlemde muhalif tavrına aykırı şekilde yönlendirilmesine, sanat
eserinin kapitalist ekonomi anlayışına koşut "rekabetçi" algıyla
"yarıştırılmasına" itiraz etmeleri gerekmektedir.

Özcesi, ödül düzleminde şiir erkinin yıkılması, şiire ve insan onuruna
saygı gereğidir.

Serkan Engin
Eliz Edebiyat Şubat 2011
Alıntı: www.insanokur.org

Posted by Halksanat on 01:38. Filed under , , , , . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0

0 yorum for Ödül Düzleminde Şiir Erkini Yıkmanın Anatomisi - Serkan Engin

Görüş belirtebilirsiniz

İletişim...

Her türlü eleştiri, görüş ve katkınızı admin@halksanat.orgadresine ya da iletişim formunu kullanarak iletebilirsiniz.

Yazarlar

dımtıs

Büyüteç

Loading...

2011 Halksanat --Copyleft