SÖZÜN SONU, EYLEMENİN BAŞI - Özge Sapmaz

"Uzun zaman önce...Kimse tarlaları sabanla deşmezdi.Toprağı sınırlara bölmezdi hiç kimse... Ve suları kürekle yarmazdı... Kıyı dünyanın sonuydu... Ah doğuştan zeki insan, buluşlarının kurbanı...Öyle korkunç ki yaratıcılığın. Ne işe yarar, şehirleri çevreleyen şu yüksek duvarlar ve niye savaşmak için silahlar... "
Kim olursak olalım nerde doğmuş olursak olalım, dillerin, isimlerin, bedenlerimizin, kimliklerimizin, kültürlerimizin, mesleklerimizin ötesinde ve nefes almanın dışında bizi birbirimize bağlayan tekşey doğa ve karşılıksız olarak bize sunduğu yiyecekler. Yeryüzünün hayat verdiği yiyecekleri alıyoruz bedenlerimize, dolayısıyla biz yeryüzü oluyoruz, yeryüzü de biz.
Rize'nin Güneysu bölgesin'den fotoğraflar.
 Solda HES yapılmadan önce 
sağda ise HES yapıldıktan sonrası yer alıyor
Ben Adana’nın küçük bir ilçesinde büyüdüm. Ve kelimenin tam anlamıyla bir "sokak çocuğu"ydum. Günüm çoğunlukla sokakta, etrafta koşup oynayarak, oradaki herşeyi özgürce ve merakla keşfetmeye çalışarak geçiyordu. Bahçelerde toprakla oynayan, ekinlerin arasına saklanan ve komşu evin ağaçlarından meyveler çalan bir çocuktum. O zamanlar, 80’li yılların ortasında Türkiye’nin batısını vuran “modernleşme”, “kalkınma” ve “liberal ekonomi” dalgası bizim oaralara uğramamıştı henüz. Sonra birden bire bütün bahçeler, tarlalar binalara dönüşüverdi. Çimenlere betonlar döküldü. Ve bu betonlar oynadığımız sokakları gölgeledi. Yeşillikler birer birer ortadan kaybolurken, bizi yeryüzüne bağlayan o küçük bağlantıda kopuverdi. O zamanlar müdahale edilse belki (ihtimal bu ya) bir çözümü bulunabilirdi. Şimdi herşey için çok geç mi kaldık? Tertemiz havası Termik Santralle kirletiliyor şimdi, dereleri HES projeleriyle kelepçeleniyor. Anlattığım Türkiye’de çoğu insanın belkide hiç adını bile duymadığı, küçücük bir ilçe. O kocaman "puzzle"ın tek bir parçası!
Son 5-6 yıldır Türkiye’de nüfusun hızlı artışına bağlı olarak enerji ihtiyacının da arttığı ve var olan kaynakların bu ihtiyacı karşılayamadığı gerekçe gösterilerek yaklaşık 2000 HES projesi, yeni termik santraller, nükleer santral projeleri yapılıyor. Bu projeler içinse özellikle, (tarımsal alanların yoğun olduğu) kırsal alanlar tercih ediliyor. Eğitim düzeyinden dolayı bu projelere tepkinin kentlere oranla daha az olacağı fikri -bizim olduğu gibi- suyu bulandıraların da aklına gelmiştir elbet.
Kentler İnsan Çöplüğüne Dönüştürülüyor, Kırsal Alan Yok Oluyor!
Birileri, her fırsatta, "Topraklarımız küçük. Küçük çiftçilerden toprakları şirketler almalı ve işletmeli” diyor. Bu amaçla IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası (AB OTP) patentli bir dizi politika uygulandı, uygulanmaya devam ediyor. Tarımsal üretimde artan girdi fiyatları, tohumların patentlenmesi, tarımsal ürünlere getirilen kotalar gibi sorunlar nedeniyle pazara çıkamayan küçük üreticiler, artık topraklarını büyük şirketlere satıyorlar. Topraksız kalan köylüler çocukların eğitim, gençlerin iş sorunlarını çözebilmek için kentlere göçü tercih ediyor. Böylece kentler dolup taşıyor.
Çevre problemleri, hastalıklar, sosyal ve kültürel sorunlar hızla artıyor. bütün bu sorunların sözde çözümü için yine kocaman sermayedarlar devreye giriyor. TOKİ ler yapılıyor, insanlar üstüste yığılıyor, kent merkezinden uzak yerlerde iletişimsiz ve etkileşimsiz bırakılıyor. Bol ışıklı alışveriş merkezleri kuruluyor. Eskiden hafta sonlarını parklarda, bahçelerde, nehir kenarlarında geçirmeyi tercih eden insanlar, şimdilerde bu "AVM" lerde bolca tüketiyorlar. Birilerinin cepleri daha da dolarken birileri hızla yoksullaşıyor. Algılar değişiyor, kültürler değişiyor, farkındalıklar azalıyor.
Kırsaldaki Değişimin Adı: HES'ler!
HES’lerden söz eden tüm yönetenler ağızbirliği etmişçesine “Memleketin enerji sorunu var. HES’ler inşa edilmelidir, hem de, HES’ler çevre ile de dost olan temiz enerjidir” diyorlar.
Hemen belirtelim; HES’ler masum enerji üretim sistemleri olmadığı gibi kırsal için anlatılan ve konuşulandan çok daha fazla zararı olabilecek bir enerji üretim sistemi. Başka bir deyişle; HES’ler üzerinden kırsalda yeni bir dönüşüme gidiliyor. HES’ler burada amaç değil araç oluyor. Çünkü, Türkiye’de kurulacak olan 2000’ini aşkın HES’in sağlayacağı enerji, Türkiye’de üretilen toplam enerjinin yüzde 3’ü bile değil. Sadece enerji nakil hatlarındaki kaçağın engellenmesi, toplam enerjiyi yüzde 16 arttırabilecekken bu konuda yeterli çaba gösterilmiyor. Ayrıca devlete ait mevcut barajlar, yüzde 50 kapasiteyle çalıştırılıyor. Bütün bu aksaklıklar giderilmeden 2000 adet HES kurulmasına ruhsat verme çabaları akılları karıştırıyor.
Neden bu kadar çok HES? Niçin bu kadar çok talep? Enerji nakil hatlarının onarımı ve barajları tam kapasite çalıştırmayanlar HES’leri neden cansiperane savunuyor. HES’lerin önündeki engelleri kaldırmak ve anayasal güvenceye kavuşturmak için 12 Eylül’de oylanan anayasa paketinin maddeleri arasına yerleştirecek kadar önem verilen bu konu(lar) yakından bakmayı hak ediyor.
1. HES’lerden üretilecek enerji 25-30 yıllığına devlet alım garantili. Yani HES yapımcısı şirketler imtiyazlı şirketler oluyor.
2. HES yapımcısı şirketlere sular, 49 yıllığına veriliyor. Suyu satma hakkı tanınıyor.
3. HES’ler temiz enerji grubunda sayılıyor. Dolayısıyla HES yapma ruhsatına sahip olan şirketler, Kyoto Protokolü gereği kirleticilere temiz hava kotası satabilecek.
4. HES yapımcısı şirketin istemesi halinde, çevresindeki tarım arazilerini devlet onlar için istimlak edebilecek. Diğer maddeler de önemli ama en çok da bu madde önemli.

Çünkü; Türkiye’de tarla satın almak o kadar kolay bir iş değil. Her tarlanın sayısız mirasçısı var. Hele yan yana tarla almak ve büyük ölçekli tarlalara sahip olmak Türkiye’de mümkün değildir. Ancak “istimlak” kelimesi çok büyük ölçeklerde tarlalara sahip olmak için sihirli değnek.

Suyun geçtiği alanların, verimli ve kolaylıkla sulanabilen araziler olduğu bilinebilen bir gerçek. Şirket sahipleri, HES için ruhsat aldıktan sonra devlet eliyle çiftçilerden istimlak yoluyla alınan topraklarda tarımsal üretim yapabilecekler. Su var, suyun aktığı yerlerde verimli topraklar da var. “Arkanda” hükümet de var. Hükümet politikaları desteğinde/ “eliyle” toprağa el koy! Bu verimli topraklarda ürün yetiştir ve gıdaya hakim ol. Bizlerin deyimiyle “Oh, ne ala memleket!”. Yani anlayacağınız, iktidar ile HES şirketlerinin “can ciğer kuzu sarması” halleriyle toprağın el değiştirmesi, şirketlere kuzu sarmasının üstüne, kaymaklı ekmek kadayıfı tadında bir ikrâm… Ancak HES’lere verilen her ruhsat, doğaya ve çiftçilere yazılmış birer ölüm fermanı!
Aslında bunda bir “tuhaflık yok!” İktidarın politikası “çiftçi üretmesin şirket üretsin!” değil miydi zaten. Bu bilmedik bir politika değil. Yani sorun iktidarda değil. Sorun bizde, hepimizde! Farkındalıklar yaratamadığımız için kendimize.

Sözün Sonu... (eylemenin başı olması dileğiyle)
İnsan nüfusu artıyor, bencillik artıyor. İnsan önce kendine sonra onu var eden doğaya daha da yabancılaşıyor. Üretim azalıyor, tüketim çok hızlı artıyor. şu anda işleyen sistem bir intihar makinesi gibi. Eğer elimizde imkan varken önlem almazsak durum daha da kötüleşeceğinde elimizden hiç bir şey gelmeyecek. "Kaderimiz" avuçlarımızın içinde. Bu yeni yüzyıl, geçmişteki tüm karanlık çağları dahi gerişde bırakacak bir kaos ve yıkım çağına dönüşmeden çok ileri gidemeyecek. "Zenginlik" kaosdan korunmak için bir kalkan sunamaz. Geleceği kurtarmak için bugün artık son şansımız.

Ronald Wright, İlerlemenin Kısa Tarihi adlı kitabına okuyan herkesi sarsacak bir giriş yapar. Sözün sonu, eylemin başı olması dileğiyle o giriş cümleleri olsun...

"Uzun zaman önce...Kimse tarlaları sabanla deşmezdi.Toprağı sınırlara bölmezdi hiç kimse... Ve suları kürekle yarmazdı... Kıyı dünyanın sonuydu... Ah doğuştan zeki insan, buluşlarının kurbanı...Öyle korkunç ki yaratıcılığın. Ne işe yarar, şehirleri çevreleyen şu yüksek duvarlar ve niye savaşmak için silahlar... "



Posted by Halksanat on 03:12. Filed under , , . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0

0 yorum for SÖZÜN SONU, EYLEMENİN BAŞI - Özge Sapmaz

Görüş belirtebilirsiniz

İletişim...

Her türlü eleştiri, görüş ve katkınızı admin@halksanat.orgadresine ya da iletişim formunu kullanarak iletebilirsiniz.

Yazarlar

dımtıs

Büyüteç

Loading...

2011 Halksanat --Copyleft