Doğa, deprem, kapitalizm ve iş makineleri... - Murat Dural

Van Erciş'te 23 Ekim'de meydana gelen 7.2 şiddetindeki deprem ve 9 Kasım'da meydana gelen 5.6'lık artçı deprem, 600'ün üzerinde insanımızın ölümüne yol açarken tüm medyanın 3-4 haftalık felaket ihtiyacını karşıladı. Şimdi bu güncel "doğal afet"ten 246 sene öncesine gidip başka büyük bir depreme, sonuçlarına ve yorumlarına bakıyoruz:

 1755 yılında Lizbon'da meydana gelen deprem bir kıyameti andırmaktadır. Büyük Lizbon Depremi olarak adlandırılan depremde 60.000 ile 100.000 arasında ölü olduğu tahmin edilir. Portekiz'de bulunan Lizbon kentinin neredeyse tamamının ikamet edilemez hale geldiği deprem, aynı zamanda bir yorum kargaşasına da yol açar. Deprem hakkındaki temel yorumlar şunlardır:

-Papa ve dönemin rahipleri deprem hakkında "Tanrının cezası" yorumlarına bulunur. 17 Ağustos 1999 Depremi'nden de hatırlanan bu metafizik yorumların ucu 'kul'ların bu depremi hakettiği sonucuna da varır.

-Dönemin bilim insanlarından Voltaire ise depremi bilimsel olarak formüle eder, depremi fay kırılması-levhaların yer değiştimesi-enerji boşalması olarak yorumlayıp "Deprem bilimsel bir gerçektir" der. Bu saf bilimci anlayış suçu doğa yasalarına, doğanın kendisine yüklerken aslında felaketi doğallaştırır.
 
-Aydınlanmanın önemli düşünürlerinden, farklı düşünceleri sebebiyle toplumda yalnızlaşan bir insan J. J. Rousseau ise depreme ilişkin farklı bir yorumda bulunur. J. J. Rousseau şunu der; deprem derme çatma binaların yıkıldığı ve sonuç olarak fakirlerin öldüğü bir olaydır. Ve dolayısıyla deprem politik bir gerçektir.

 Tekrar günümüz dünyasına dönülecek olursa... Günümüz, insanın doğa ile mücadelesinden insanın doğa için mücadelesine geçtiği dönem olarak adlandırılabilir. "Doğal olarak direniş" hem doğasını kaybetmek istemeyen insanın politik tepkisini hem de bilimsel bir gerçekliği ifade eden bir slogandır çağımızda. Foucault'un dediği gibi "Gücün olduğu her yerde direnç vardır" ve insanlığın içinde barındığı doğanın yıkımına karşı sessiz kalmaması - kalmayacak zorunda olması bir kehanetten daha çok politik bir yorumdur.

 Ekonomi, insanın doğa ile olan ilişkisidir. İnsan alet kullanabildiği dönemlerden beri yaşamı için gerekli olan şeyleri üretir. Çağın akışı içinde ilk zamanlarında avlanarak, toprağı sürerek yaptığı üretim; sanayi toplumu-kapitalizm sisteminde ise doğayı hammadde olarak kullanıp seri üretimler gerçekleştirme eylemine dönüşmüş olur. Kapitalizm için doğa hem büyük bir hammadde kaynağı, hem bir enerji deposu hem de herşeyiyle metalaştırılabilecek bir olgudur. Gölgesini satamayacağı ağacı kesen kapitalizm "tüketim" edimi üzerine kurulmuş bir sistemdir ve doğa da ambalajlanarak tüketiciler tarafından hızlı bir şekilde tükettirilir. Doğada metalaşmayacak en küçük bir boşluk kalmasını dahi istemeyen kapitalizmin neoliberal hali; suyuyla, havasıyla her şeyi satabilmek ister. Dolayısıyla felaket üreten-yaratan bu vahşi sistem felaketi satar da. Ayrıca felaketten kar edebileceği fırsatlar da çıkarır.

 Krize girdiği zamanlarda savaş çıkaran, binaları yıkıp sonra inşaat şirketlerine yaptıran, onları kar ettiren sistem; yine fazlaca kar etmek için kumunu denizden çıkardığı harçlarıyla binalar yapar; insanı ilk çağlarındaki gibi doğaya karşı savunmasız bırakabilir. Deprem ve felaket ilişkisi, sadece Ali Ağaoğlu'yla bile açıklanabilir. Ali Ağaoğlu, İstanbul'un Anadolu yakasına yapılan çoğu binanın kendi sattıkları malzemeler yüzünden çürük olduğunu itiraf etmiş yüzsüz bir patrondur, olası bir depremde çadırkent olacak İstanbul'daki yerleşimler üzerine binalarını dikmiştir, TV'lerde Van'a yardım programlarında yardım gösterisi yaparken Van depremi sonrası kentsel dönüşümün baş aktörü olmak istediğini ve ülkedeki binaların yüzde ellisinin yıkımına talip olduğunu da yakın zamanda açıklamıştır. Evet; ekonominin kapitalizm hali, her haliyle yıkıcıdır ve kendi afetini "doğal afet" olarak isimlendirir. Binlerin, onbinlerin ölmesi bir tüketici kaybı olarak belki bir zararken felaketin fırsata çevrilmesi bu zararın kapatılmasını sağlar.

 Felaket kapitalizminin Türkiye boyutunu yaşamaya çok yakınız. Van depremlerinin hemen sonrasında hazırlanan yasaların içeriği kentsel dönüşümle beraber tüm gecekonduları yıkmak, yabancıların mülk alımına kolaylık sağlamak ve vasfını yitirmiş orman arazilerinin yağmalanmasını hızlandırmak üzerine. "Doğal afet" sonucunda yıkılmayan tüm yoksul gecekonduların yıkılması düşünülürken rant elde edecek sermayenin eline her fırsat verilecek. 2B yasa taslağı ile de gölgesi satılamayan ağaçların alanı satılarak doğa yine kağıt paralara dönüşecek.

 Hollywood'un felaket filmlerini hatırlamak gerekir. Aynı matematiğe-aynı kurguya sahip Hollywood filmleri çeşitli olası büyük felaketlerin de filmini vizyona sokmuştur. Bu felaket filmlerinde vahşi doğa büyük felaketleriyle insanlığı tehdit ederken, bir kurtarıcı çıkar -ki bu genelde ABD veya ABD'den birileri olur- ve filmin sonunda insanlık da doğaya karşı zafer kazanmış olur... Peşisıra gerilim ve rahatlamayla tüketicilerine bu filmleri bolca satan aynı sektörün yine aynı amaçlı ama daha alternatif bir temaya sahip başka bir filmi daha vardır: WALL-E. Bu filmin konusu kısaca şöyledir; doğa artık insanlar tarafından tamamen tüketilmiştir, insanlar yabancılaşmış bireyler ve robotlaşmış tüketiciler olarak bir uzay gemisinde yaşarlar, küçük bir iş makinesi robotu da dünyada çöp tasnifiyle görevlendirilmiştir. WALL-E, görev sırasında dünyada küçük yeşil bir bitki bulup gezegendeki kaybolmayan yaşam belirtisi olarak gemiye getirir ve insanlığın yeniden kurtuluş mücadelesi başlar...

 Bu distopik çizgifilmden distopik bir geleceğin alarmını taşıyan gerçeğimize dönüp kehanet dışı politik yorumlarda bulunalım: Günümüz Türkiyesi'ndeki en önemli mücadeleler, filmdeki kadar şirin olmayan büyük iş makinelerine karşı olan direnişte olacak. Doğalarının, suyunun, deresinin üzerinde HES istemeyen yaşlı teyze korkusuzca iş makinesinin önüne geçerken, depremin yıkmadığı evinin iş makinesi tarafından yıkılmasına göz yummayacak yoksul insanlar da aynı "doğal direniş"i sergileyecek. Doğadaki en önemli yaşam belirtisi "direnmek", insanlığın yeniden kurtuluş mücadelesinin de temeli olacak. Doğaya karşı mücadelesini kazanmış insanlık doğayı da yanına alarak felaketi, felaket kapitalizmini bilimsel ve politik bir gerçek olarak yenecek. "Doğal" olan, yan tarafına iliştirilen "afet" kelimesini cümlesinden silecek.

Posted by Halksanat on 02:05. Filed under , , , , , . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0

0 yorum for Doğa, deprem, kapitalizm ve iş makineleri... - Murat Dural

Görüş belirtebilirsiniz

İletişim...

Her türlü eleştiri, görüş ve katkınızı admin@halksanat.orgadresine ya da iletişim formunu kullanarak iletebilirsiniz.

Yazarlar

dımtıs

Büyüteç

Loading...

2011 Halksanat --Copyleft