Küresel Göz: Panoptikon - Diyar Saraçoğlu
diyar saraçoğlu, yazıçeviri 08:00
YAZI, İZMİR HALKEVLERİ KÜLTÜR SANAT ATÖLYESİ DERGİSİ OLAN MAKSAT'IN 2.SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.
Teknolojik gelişmelerin günümüzdeki aşamasına gelmediği 18. yüzyılda insanların denetimlerinin- gözetimlerinin mimari aracılığıyla yapılması görüşü Panoptikon diye bir fikri ortaya çıkarmış.
Panoptikon nedir?
Panoptikon'un sözlük anlamı bütünü gözlemlemek. Bu fikir ilk olarak Jeremy Bentham isimli bir “zat-ı muhterem” tarafından ortaya atılıyor. Abisinin temelde işçilerin denetimi için düşündüğü gözetim planını geliştiren Bentham, hapishaneleri, akıl hastanelerini, fabrikaları ve okulları gözetim altında tutulması gereken alanlar olarak görüyor. Ve bu alanlarda gözetim için bir mimari model öneriyor. Bentham'ın bir dizi mektupta anlattığı modeli kısaca şöyle tarifleyebiliriz:
Dairesel bir alanın ortasında bir gözetleme kulesi bulunuyor. Bu kule, etrafındaki hücrelerin hepsini gözetleyebiliyor fakat hücredekiler kulenin içini göremiyorlar. Üstelik tek odalı hücrelerde kalan bireylerin hücrelerinde saklanabilecekleri hiçbir yer bulunmuyor.
Bentham'a göre ne zaman gözetleneceğini bilemeyen birey sürekli gözetlendiğini düşünür. Böylece birey “yanlış” hareketler yapmamaya çalışır. Çünkü her yanlış hareketi ona ceza olarak geri dönecektir. Bentham böylece mahkûmun, zaman içinde yanlış davranışlarını düzeltmek zorunda kalacağını düşünüyor.
Bentham mektup dizisinde özellikle hapishaneler üzerinde duruyor. Öyle ki hapishanede hücrelerin boyutundan tutun da hapishanede kalan bireylerin nasıl çalıştırılacağına dair bir dizi fikir sıralıyor. Ayrıca hapishane modelinin modifiye edilerek fabrika, akıl hastanesi, okul gibi yerlere nasıl dönüştürülebileceğinin detaylarını anlatıyor.
1700'lerden sıyrılıp günümüze gelelim...
Gelişen teknolojik uygulamalar egemenlerin panoptik oyuncağı olarak işlev görüyor. Hem de çok işlevli bir oyuncak. Bir yandan teknolojinin üretimi süresince elde edilen artı değer sömürüsü (özellikle iş gücünün ucuz olduğu Çin, Hindistan gibi yerlerde ), bir yandan tüketime çekilen ayarlarla birlikte insanların ihtiyaçlarının değişitirilmesi ( iPad 2 “ihtiyacını” karşılayabilmek için böbreğini satan çocuğu hatırlayalım ), öte yanda da teknolojik araçların kullanım alanlarının artmasıyla beraber her an her yerde rahatça gözetim olanağı. Ooooh gel keyfim gel!!!
Biz yazımızda teknolojik gelişmelerle birlikte küreselleşen “göz”' e odaklanalım.
Günümüzde toplumsal denetim ve gözetimin “güvenlik” adı altında meşrulaştırıldığıyla sıklıkla karşılaşıyoruz. Bentham'ın yaşadığı dünyadan farklı olarak günümüzde denetim işi asıl olarak teknolojik gelişmelerle yapılıyor. Mimari ile teknolojinin içiçe geçtiği örnekler de olmakla birlikte asıl bahsetmemiz gereken konu “teknolojik denetim”.
Teknolojik denetim diyince aklımıza mobeseler, cep telefonları, her zıkkıma girmeye yarayan kartlı sistemler, parmak okuyucular, kredi kartları ve tabi ki internet teknolojileri vs geliyor. Teknolojik denetimin en belirgin özelliklerinden biri denetim için fiziksel sınırlandırmaları kaldırıyor olması. Artık sokağa çıkmadan bile gözetlenebiliyorsunuz. İnternete giriş yaptığınız andan itibaren (Hatta bilgisayarı açtığınız andan itibaren) dünyayı saran denetim ağına girmiş oluyoruz. Böylece istihbarat teşkilatları takip için artık o değerli kıçlarını kaldırmak zorunda bile kalmıyorlar.
Peki bilgisayarı kapatıp sokağa çıktığımızda durum farklı mı oluyor? Bu sefer de her yanımızı gören MOBESE'ler, yanıbaşımızdaki cep telefonları bizi rahat bırakmıyor. Her yerde biten kameralar sayesinde adımlarımız kare kare takip edilebiliyor.
Bilgisayar ve internet konusuna geri dönelim. Son dönemlerde “sosyal medya” lafını sürekli duyuyoruz. Twitter, Facebook olmadan adeta dünya dönmüyor. “Cici” amaçlar için kullanılabilecek bu araçlar (bizim her zamanki örgütsüzlüğümüzden payıda var tabi ki) çoğu kez büyükbaşlar'ın oyuncakları haline geliyor. Tahmin edileceği üzere bu araçlar aracılığıyla insanların takibi de son derece kolay oluyor. CIA'ın OSC'si(Açık Kaynak Merkezi) sanal takip işlemlerini yapan birimlerin başında geliyor. OSC'de her gün farklı dillerdeki milyonlarca ileti taranıp kategorize ediliyor ve kişilerin erişilen diğer bilgileriyle beraber saklanıyorlar. FBI da Carnivore isimli yazılılımla (günümüzde özellikle NarusInsight ile) takip ettiği kişilerin internet trafiğini ve e-postalarını izleyebiliyor.
Üstelik ABD'de vs de tüm bunlar yapılırken “neden gözetleniyoruz?” sorusuna “Terörist güçlere karşı sizleri koruyoruz.” kandırmacasına sürekli başvuruluyor. Yakın çevremizde okullarda, sokaklardaki kameraları vslerin savunusu ise “Sizin güvenliğiniz için, hırsızlara karşı önlemler alıyoruz.” şeklinde yapılıyor. Oysa biz gayet iyi biliyoruz ki sistem, içerisinde gerçekleştirilen adi suçlara hiçbir zaman el atmaz. Çünkü bu suçlar sistemin kendisini yeniden üretiminin baş aktörlerinden biridir. Yani anlayacağınız tam anlamıyla bir güvenlik durumu söz konusu. Tabi bahsi geçen “güvenlik” mevcut hakim sınıfların ve iktidarların güvenliği, bizim güvenliğimiz değil!
Hazır bu denetim-gözetim konusunda çenemiz düşmüşken bir de kavram ortaya atalım. Kavramımızın adını da “sanal gözaltı” koyalım. Gözaltının sanalı mı olur demeyin. Bunca lafı boşuna mı ettik basbayağı oluyor işte. Üstelik bu gözaltıya biz kendi ayaklarımızla tıpış tıpış gidiyoruz. Özellikle internet teknolojilerini araç olarak biz kullanamadığımız sürece biz daha çok gözaltına alınırız da haberimiz bile olmaz.
Aslında asıl mesele, kendimize “Teknoloji benim neyim oluyor ?” sorusuna verdiğimiz cevapta yer alıyor. Bu soruya bir cevap vermediğimiz takdirde hayatımız küresel panotikonun gözünde film şeridi gibi geçmeye daha çok devam eder. Aksine teknolojik denetimin de bizleri ütopyamızdan vazgeçiremeyeceği bilincine varıp anti-panoptikonları oluşturmaya başladığımızda küresel gözün dağılacağını kolayca görebileceğiz.
Ve yazının sonuna geldik. Şimdi usul gereği bir de son söz söylemek gerek. Üstelik bu son sözün sarsıcı, vurucu, ajitatif birşeyler olması lazım. Daha fazla uzatmadan son sözü Serdar Keskin'e verelim.
Son söz :
“... Bir gün elbet kurtulacağız cam çeperlerden.. ”.
NOT: Denetim, gözetim konuları ve iktidar ilişkilerinden bahsetmişken Orwell'in “84”''ü, Foucault'un “Gözetim Toplumu”, “Büyük Birader”... bu yazıda nerede diye düşünenler olmuştur. Bu seferlik o kadar derin dalış yapmayalım diye düşündük. Belki başka sefere...
