Londra İsyanı’nın kısa tarihi - John Rees ve Lindsey

Çeviri: Kutlu Tunca

“Londra ayak takımı”, kent kurulduğudan bu yana Londra zenginleri için bir korku konusu oldu. Londra’nın büyüklüğü ve kentsel yapısı, onu hep radikalleşmeye açık bıraktı. Büyük halk grupları, kırsal bölgelerde ya da küçük kasabalarda yapma fırsatını çok az bulabildikleri şeyleri Londra’da yaptılar: Birlikte yaşadılar ve çalıştılar, otoriteye karşı ortaklaşa fikirler geliştirdiler. Bir hükümet merkezi olarak Londra, önce monarşiye ve daha sonra da parlamentoya karşı protestoların doğal merkeziydi.

1831 Köylü Devrimi Londra’da, yurttaşlar kentin giriş kapılarını açarak, John Ball ve Wat Tyler öncülüğünde yüzbinlerce köylünün Kent’e girmesine (ve onun altını üstüne getirmesine) izin verdiklerinde sona erdi. Köylüler kişi başına vergiyi protesto kapsamında Savoy’daki Gauntlu John’un sarayını yaktı ve Lordlar Kamarası Başkanı’nı idam etti. O dönem, şimdi olduğu gibi bazı masum kişiler (bu örnekte ticari rakip olarak düşünülen Flaman kumaşçılar) kurbanlar arasındaydı. Köylüler, isyanın liderleri 2. Richard tarafından oyuna getirilerek Smithfield’de bozguna uğratılıncaya kadar özgürlüklerini tanıması için Kral’ı zorlamaya devam etti. Fakat isyan yine de kendini aristokrasinin zihnine kazıdı ve kişi başına vergi sonunda yürürlükten kalktı.

Kapitalist üretimin başlangıç dönemlerini gösteren Avrupa’nın bu kesimlerindeki en güçlü yeni din olan Protestanlık, 1500’lerden itibaren Londra’da gelişti. Yeni dinin hatipleri, dinî risaleleri ve kitapçıkları, politik tartışmanın dinsel terimlerle çok fazla çerçevelendiği, kralın hareketlerinin ve aristokratların teolojik dille tartıldıkları bir dönemde Londralı’lar arasında çok popülerdi. 1641’den itibaren İngiliz Devrimi’nin önünü açan, Londra’da gelişen bir radikalizmdi. Bu dönemde devrimci gelişmenin ana dinamiklerinden biri, devrimci kriz büyürken parlamentoyu kuşatan kadınlardı; ve Londra çırakları da dönemin en devrimci fikir ve eylemlerini benimsedi. Kral halk kalabalıklarının eylemleriyle Londra’dan kaçmaya zorlandı. Kralcılar başkentte insiyatifi yeniden kazanamadı ve devrimin bundan sonrası onlar için kaybedilmişti. İkinci iç savaşı takiben Kral’ı idam etme itkisi Londra’dan ve oradaki en radikal katmanlar arasından çıktı. Büyük ölçüde Eşitlikçiler’in tabanını ve devrim içindeki sol’un en önemli kesimini oluşturan bu katmanlar, John Lilburne, Richard Overton gibi devrimci liderlere de destek sağladı. Lilburne’nin kendisi bir çıraktı ve genellikle Kent’in “apron gençler”ine hitap etti. Bunlar kalabalığın en militan bölümlerini oluşturan ve düzenli bir işi olmayan genç insanlardı.

Fakat Londra kalabalığı kendini aslında18. yüzyılda gösterdi. Çeşitli sorunlar üzerine Londra’da toplantılar yapan kalabalıkları adlandırmak için, bazen “Londra ayaktakımı” denen bu topluluk, parlamentoyu kuşatabiliyor, gösteriler yapıyor, ayaklanıyor ve zenginlere saldırabiliyordu. Ayaktakımı haber ve enformasyonun orman yangını gibi yayıldığı bir iletişim aracıydı da. “Ayaktakımı” (“mob”) sözcüğü, 18. yüzyılda çalışan yoksulları tanımlamak amacıyla türetilmiş Latince mobile vulgus ifadesinden  gelir. Tarihçi Peter Linebaugh sözcüğün “hareket” olarak çevrilebileceğini belirtiyor; bu ise onu anlam olarak protesto bağlamına yerleştirir. 18. yüzyıl ortasında Kral’ın ve Parlamento’nun engellemek için ellerinden geleni yaptıkları parlamento üyesi John Wilkes’i ve onun parlamento üyesi olarak yeniden seçilme girişimlerini desteklemek amacıyla yürütülen kampanya döneminde, ayaktakımının yinelenen eylemlerine ve onların “Wilkes ve Özgürlük” çığlıklarına tanıklık edildi. Bu dönemin birçok ayaklanmalarının birinde ayaktakımı, kentteki Londra Belediye Konağı’nın ve aslında Wilkes’e destek vermeyi reddeden her zengin evinin camlarını kırdı. Ayaktakımıyla onların politik amaçlarını hiç değilse kısmen destekleyen orta ve üst sınıfların bazı kesimleri arasında karmaşık bir ilişki vardı. At arabalarına hücum eden ve seçkinlerin camlarını kıran Londralı’lar, müsadeyle hareket ettiklerini biliyordu.

18. yüzyılın en ünlü “ayaktakımı” eylemleri, 1780 ayaklanmala
rıydı. Bu ayaklanmalar hâlâ birçok tartışmanın konusu olmaya devam ediyor, fakat ayaktakımının gerçek şiddetini temsil ettikleri konusunda hemen hiç kuşku yok. Ayaklanmalar, Katolik toleransına –Londra Protestanları’nın Restorasyan’dan başlayarak duydukları değişmez bir korku- karşı bir dilekçe vermek üzere parlamentoya kadar yaptıkları bir gösteri sonrasında ortaya çıktı. İskoçyalı aristokrat George Gordon’un öncülük yaptığı kalabalığın büyük kesimi saygılı ve Dissenter’lardan oluşan bir topluluktu. Avam Kamarası dilekçeyi tartışmayı reddettiğinde gösteri öfkeye dönüştü ve bazı gruplar –çıraklar, hizmetçiler ve günlük işçiler-, diğer bir deyişle en yoksul halk kesimleri ve ayrıca bazı suçlular ve hayat kadınları ayaklandı. Yüzlerce kişinin askerler tarafından öldürülmesi ve bazılarının da asılmasıyla Gordon Ayaklanmaları’nın ezilmesi, tam olarak ortadan kalmasa da, ayaktakımının büyük 18. Yüzyıl gezintisinin sonunu işaretledi. Yüzyıllar boyuncaki siyasal ve bileşimsel tüm farklılıklarına rağmen ayaktakımı protestosu, belki de radikal halk protestosunun en sürekli biçimlerinden biridir.

Fransız Devrimi’nin Londra üzerindeki etkisi, protestonun da nitelik değiştirmesine yardımcı oldu.
1789’da kanal boyunca patlak vererek ayrıcalığa ve mülkiyete yönelen tehdit, İngiliz egemen sınıfını derinden sarstı ve izleyen dört yıl boyunca ortaya çıkan olaylar, monarşinin ve aristokrasinin yıkılması ve infaz edilmesi daha uzaktayken bile egemenleri ürküttü. Fransız Devrimi’nin solu’nu, Jakobenler’i destekleyenler, giderek gelişen yurtsever ve muhafazakâr bir politik atmosferle karşı karşıya kaldı. Fransa tarafından yürütülen Avrupa genelindeki devrimci savaşın arka planı, “içerideki düşman”ı günah keçisi yapmaya öncülük etti. 1792’den başlayarak, halk imgelemini asla yakalayamasalar da, sulh hakimleri ve rahipler sınıfı tarafından “Kilise ve Hükümdarlık” ayaktakımlarına izin verildi. Bunlar Londra’da hiç harekete geçmedi. Jakoben tutuklular 1795’de beraat ettiğinde, Londra’da halk kutlamaları vardı. Edward Thompson’a göre, “1795’de Londra kalabalığı devrimci bir ruh hali içindeydi ve (Londra Yazışma Derneği vasıtasıyla) yeni liderlik ve örgütlenme biçimleri keşfediyordu.”

Fransız savaşları ve bu dönemin politik baskısı bir dönüm noktasıydı. Kent’in politik seçkinleri, ayaktakımına böyle davranma iznini bir daha asla vermedi. 19. Yüzyılın başlarından itibaren kapitalizmin egemen olduğu ve endüstriyel işçi sınıfının geliştiği İngiltere’de ara hatlar çizildi; belediye meclisi üyeleri ve politikacılar artık mülkiyete ve bunun gerektirdiği hukukun üstünlüğüne tecavüzü göze alamazlardı. Aslında yüzyılın ilk yarısında Londra polis gücü kurulmuştu. Fakat ayaktakımı tam anlamıyla gözden kaybolmadı; 1886’da işsizliği protesto gösterileriyle yüzeye çıkarak Pall Mall’ı yıkıp döktüğünde, zengin egemen sınıfı bir yoksullar ayaklanmasının işareti olarak aşırı korkuttu. 1888 ve 1889 grevleriyle 1910-14 kargaşa döneminde yeniden yüzeye çıktı. Ancak bu defa gelişmekte olan militan bir işçi sınıfı hareketine kanalize edildi.1930’ların büyük çaplı işsizliği protesto gösterileriyle tekrar göründü; bu protesto eylemlerinin birçoğu polisin saldırısına uğradığında hızla isyana dönüştü.

1981’de Londra’nın genç siyahileri (ülkenin diğer bölgelerindeki siyahilerle birlikte) Brixton’da ayaklanarak ırkçılığa ve baskılara karşı isyan etti; Brixton’da ve diğer işçi sınıfı bölgelerindeki beyaz gençler de onlara katıldılar. 1990’larda kişi başına alınan vergiye karşı yapılan kitlesel protesto gösterileri, Londra’nın merkezinde vergi ödemeyen kitleyle birlikte isyana dönüşerek, sonunda hem Margaret Thatcher’dan hem de bu vergiden kurtulmayı sağladı. Verginin düpedüz işçi sınıfı karşıtı eğilimi su yüzüne çıktığı için, ayaklanmalar Hackney ve İslington gibi birçok işçi sınıfı bölgesinde belediye binalarının dışında meydana geldi. 1990 Martı’nda 200 bin kişi Londra merkezde yürüyüş yaptı ve Whitehall ile Trafalgar Meydanı çevresinde kargaşa çıktı.Göstericilerle onlara sert biçimde müdahale eden polis arasında tiyatro alanı ve Soho boyunca kovalamaca yaşandı.

2010 yılı sonunda ortaya çıkan öğrenci gösterileri, geleneksel ayaktakımının birçok karakteristiğini gösteriyordu –çok sayıda genç ve yoksul hızla bir araya geldi ve yeni medyaların kullanılması Londra’nın coğrafi yapısından kaynaklı örgütlenme güçlüklerini kırarak, en uzak varoş mahalleleriyle kent merkezi arasında iletişim kurmalarına imkân sağladı; hükümete ve seçkinlere karşı boyun eğmez bir muhalefeti ortaya koydular, nefret edilen binaları (Muhafazakar Parti genel Merkezi ve Hazine binası) hedef aldılar. Şüphesiz önceki kuşaklar gibi yine şiddet ve suç nedeniyle kınandılar; fakat birçok Londralı’dan aldıkları dalga dalga destek mesajları, onların kentin çoğunluğunu temsil ettiğini gösteriyordu.

Öfke patlamaları daima baskıya yol açtı ve yasa sürekli olarak otoriteye karşı isyan edenleri, çoğu defa da gençleri kontrol etmekte kullanıldı. 1970’ler ve 80’lerde ırkçı SUS (şüphe üzerine tutuklama) yasalarıyla asıl hedef alınanlar siyahi ve Asyalı gençlerdi. Bugün siyahilerin ve Asyalı’ların durdurulma ve üstlerinin aranma olasılığı beyazlara göre 26 kat daha fazladır. Londra’nın uzun isyan tarihi kısmen onun muazzam boyutlarının, kısmen Londra bir yönetim merkezi olduğu için yoksulların ve zenginlerin hemen her yerde alışılmadık biçimde yan yana yaşamalarının, kısmen de gençlerin (uzun bir dönem boyunca) görece küçük işyerlerinde yoğunlaşmalarının bir sonucudur. 19. Yüzyılın ilk yarısında Çartizm’den başlayarak emek hareketinin yükselişi daha örgütlü bir eylem şeklini ayaktakımına bildirdi –sendikalar, grevler, siyasal partiler, siyasal kampanyalar. Fakat bunlar asla tüm işçi sınıfını kuşatamadı ve isyan çoğu defa diğer direniş biçimleriyle birleşti.

Şimdi toplumdaki öfke yeni düzeylere ulaşıyor ve geleneksel emek hareketinin direniş biçimleri üzerindeki etkisi önceki kuşaklara göre daha az. İsyan bir sonuçtur. O daima dobra bir politik araç olmuştur. Bazıları bilinçli biçimde politik nedenlerle isyan eder. Bazıları kısmen bilincinde oldukları ekonomik ve politik nedenlerle ayaklanmaya iteklenir. Başkaları farklı nedenlerle isyana katılır. Fakat isyanlar asla adil olmaz. Debenhams mağazalarını soyacak geniş bir kitle toplumu örgütlemek için suçluların verdiği ani ve gizemli bir kararın ürünü de değildirler. İsyanların daima sosyal ve ekonomik kökleri vardır; ve onlar daima dışlanmış ve yoksul kesimlerin zengin ve muktedir olanlarca mahkûm edildikleri koşullara karşı olan protestolarını somutlaştırırlar. /Solküre

*Lindsey German ve John Rees, 2012′de Verso tarafından yayınlanacak olan A People’s History of London‘un yazarlarıdırlar.

(haberfabrikası.org)

Posted by Halksanat on 07:02. Filed under , , , , . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0

0 yorum for Londra İsyanı’nın kısa tarihi - John Rees ve Lindsey

Görüş belirtebilirsiniz

İletişim...

Her türlü eleştiri, görüş ve katkınızı admin@halksanat.orgadresine ya da iletişim formunu kullanarak iletebilirsiniz.

Yazarlar

dımtıs

Büyüteç

Loading...

2011 Halksanat --Copyleft