'Gelecek uzun sürer' gösterime girdi
haber, manşet, sinema 13:02

Özcan Alper’in son filmi 'Gelecek Uzun Sürer' işte bu umutsuzluk girdabında karanlığa sorduğu soruların cevaplarını arıyor.
'Sonbahar' filmiyle alternatif sinema adına umut veren bir çıkış yaparak 'ötekilere' kamerasını tutan Özcan Alper, yeni filmi 'Gelecek Uzun Sürer' ile ‘yeryüzünün lanetlileri’ için dipten yükselen seslere kulak kabartmaya davet ediyor seyirciyi.
SESLERİN PEŞİNDEN KÜRDİSTAN ‘CEHENNEMİNE’
İstanbul’dan yola çıkan üniversite öğrencisi bir ağıt derleyicisinin Diyarbakır’a yaptığı yolculukta, seslerin peşine düştükten sonra hem kendi kökleriyle buluşması hem de geleceğini aynı topraklarda yitirmiş olduğuyla yüzleşmesi gibi metanet sınırlarını aşan bir tabloda 'sabır'a davet ediyor Alper. Film kahramanlarından Sumru, bu yolculuğundaki duraklardan biri olan Diyarbakır’daki Ermeni Kilisesi’nde geçmişinin izlerine rastlar, -bir Hemşinli olarak.
Filmin sonunda misafir olduğu Hakkari’nin bir köyünde gezintiye çıkan Sumru, köy mezarlığında, dağa giden sevgilisinin mezar taşıyla karşılaşır. Böylece geleceğinin nerelere kadar ve hangi travmalarla uzayıp gideceğini anlatır. 92 Newroz’u sırasında Cizre’de yaşananların görüntülerinin de filmde, eski bir kayıt olarak elden geçirilmesi, dağa gidenlerin gerekçelerini seriyor.
Senaryosu da Alper’e ait olan filmde 30 yıllık savaş sırasında yaşanan ağır insanlık hallerini yansıtırken sırtını sadece hakikate yaslıyor. Henüz yarası taze olan, mağdurları ve failleri hayatta olan bir konuyu işlerken üçüncü göz almayı elden bırakmayan film, yaşananların sinema boyutunda sağlam bir belge olarak gelecek kuşaklara aktarılmasıyla kalmıyor, Kürt coğrafyasında yaşananların hesaplaşma günü geldiğinde ise başvurulacak önemli bir tanık niteliğinde.
Filmin başrol karakterinin her şeyi kayıt altına alması aşamasında ise çok önemli göndermeler ve toplumsal değer taşıyan bir işlevsellik söz konusu ediliyor. Yazılı tarihi ve kültürü bulunmaması itibariyle bütün bu aktarımın özellikle de dengbêjler yoluyla yani ses ile bu günlere taşınmış olması filmde hakkıyla yer buluyor. Bir toplumun total bileşenleriyle var olabilmesinin temeli olarak misyon alan denbêjlik gibi bir gerçekle yolları kesişen ağıt derleyicisi, bir yerden sonra bu aktarım görevine de ortak oluyor. Kent merkezinin her alanından kayıtlar almasıyla dönemin bütün Diyarbakır sosyal atmosferini de beyaz perdeye taşıyan filmdeki karakter kurgusu, estetik yaklaşım ve müzik seçimi de yönetmenin ustalık demlerine işaret ediyor.
Açılış sahnesindeki at metaforundan başlayarak her sahne ve planında, yönetmeninin başarısının ses getireceğine dönük emarelerle ören film, devletin uygulamalarıyla adeta bir cehenneme çevrilen coğrafyanın, -insandan tutalım, dağa, taşa, ağaca ve suya kadar- her türlü öğesinin ıstırabının dünyaya duyurmaya koyuluyor.
Yakınlarını kaybeden insanlarla yapılan röportajların olduğu gibi aktarılmış olması ve peşinde olduğu şeyin izini hiçbir kaygı gütmeden sürmesiyle belgesel tadını da barındıran yapıt, konunun tamamının gerçeklere dayanıyor olmasıyla da aynı zamanda önemli bir sözlü tarih çalışması niteliği taşıyor.
Diyalog ve konu itibariyle bir şiirsel kanava üzerinden ilerleyen filmde Alper’in başarısının en önemli dayanakları felsefeden, politikaya, tarihten sosyolojiye ve edebiyata kadar donatılmış olması. Cesare Pavese’nin, “Savaş bir gün biterse kendimize şu soruyu sormalıyız: Peki ya ölüleri ne yapacağız? Neden öldüler?” sözüyle başlayan filmin ismi de oldukça dikkat çekici bir filozofa ait. Zira Fransız Yapısalcı-Marksist Louis Althusser, yaşamının tamamını yakıp kesip doğrayarak geleceğini de belirsiz bir çıkmaza soktuğunu konu edindiği kitabının ismini “Gelecek Uzun Sürer’’ koymuştu”.
Althuser’e, geçmişi hükmedenlerce yok edildiği gibi, geleceği de elinden alınıp belirsiz bir süreye yayılan Kürt coğrafyasından bu vesileyle bir selam var demenin yeri olsa gerek…
18. Altın Koza Film Festivali’nde, Yılmaz Güney Ödülü, Siyad En İyi Film Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü ve En İyi Müzik Ödülü alan eser Kürtlere de dostane bir ince eleştiriyle geleceği hatırlatıyor.
‘Mehmet Uzun Kütüphanesi Hafıza Merkezi’nde çekilen sahnelerdeki durum, şu soruyu sorduruyor, “Zalimin zulmünden her şey yitirilip, toprak kanla beslenirken, belki yakın gelecekte kurulacak olan Hakikatleri Araştırma Komisyonları söz konusuyken ve de en önemlisi bu komisyonlar için geçmişi aydınlatma garantisi olacak kanıtların bir kısmı toprağın erişilebilecek mesafede altındayken, bir kısmı yaşıyorken ve bu kadar imkan varken neler yapılıyor?”…
Her şeye rağmen; Sonbahar filmindeki final sahnesindeki kasvet, ölüm, seçeneklerin tükenmişliği sis ve mevsimsel faktörlerle seyirciyi kışa, korkuya ve belirsizliğe sokan Alper, Gelecek Uzun Sürer filmiyle bu kez, final sahnesinde her ne kadar kadın başrol eski hayat arkadaşının mezar taşına tülbentini dolayıp izleyiciyi gözyaşına boğsa da, yanı başında başka bir dayanak kişinin olması, bir sonraki mevsimin bahar olacağı gerçeği ve havada kar yağışına rağmen net atmosferle, aydınlığa ve umuda davet ediyor.
FİLMİN KONUSU:
İstanbul’da bir üniversitede müzik araştırmaları yapan Sumru, ağıt derlemeleri ile ilgili yaptığı tez çalışması için birkaç aylığına ülkenin güneydoğusuna yolculuğa çıkar. Üç ay boyunca kaldığı Diyarbakır’da peşinde olduğu ağıtların hikayelerini ararken bölgede devam eden adı konulmamış bir savaşa tanıklık eder.
KÜNYE:
Yazan/Yöneten: Özcan Alper
Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran
Sanat Yönetmeni: Tolunay Türköz.
Oyuncular: Gaye Gürsel, Durukan Ordu, Sarkis Seropyan; Osman Karakoç, Güllü Özalp Ulusoy, Erdal Kırık.
Filmin Gösterim Bilgisi için tıklayın